Efendim, öncelikle geçtiğimiz hafta ilk yazımla ‘Merhaba’ dediğim siz değerli sporvitrini.com okurlarının gösterdiği ilgi adına teşekkürlerimi sunarak başlamak ...
Efendim, öncelikle geçtiğimiz hafta ilk yazımla ‘Merhaba’ dediğim siz değerli sporvitrini.com okurlarının gösterdiği ilgi adına teşekkürlerimi sunarak başlamak istiyorum.
‘Liyakat, vizyon ve deneyim kazanmalı…’ başlığı altında kimi kastettiğimi, merak edenler için, bu yazıda bazı noktaların altını çizmek istiyorum…
Dünyada hiçbir makam vurgulamaya çalıştığım gibi, liyakatsiz, vizyonsuz ve basiretsiz insanlar tarafından işgal edilmemelidir. İlk yazımızda, Masa Tenisi Federasyonu’nun artık sayılı günler kalan, seçimli genel kurulu öncesi, başkanlık koltuğuna aday olan Kerim Koç’a dair bazı gerçekleri sizlerle paylaşmak istedim.
Bu gerçekleri, masa tenisine gönül vermiş ve bu sporun çok daha geniş kitlelere ulaşması adına, kendini sorumlu hisseden herkesin bilmesinde yarar gördüğüm için paylaşıyorum.
Zira, gönül elvermese de, işin doğrusunu söylemek gerek…
Türk masa tenisinin gerileme ve hatta çöküp dibe vurma süreci, 2016 yılında Kerim Koç’un federasyon başkanı olmasıyla birlikte başlamıştır.
Dünyanın, bu branşta gelişim gösteren hemen her ülkesinde, yabancı sporcuların ne denli önemli katkısı olduğu herkesçe malumdur. Kerim Koç federasyonu, giderek ivmelenen potansiyelin önüne adeta takoz koyup, bu oyuncuları ülkelerine gönderdi. Gönderilme nedeni olarak da, yerli oyuncuların önlerinin kesilmesi olduğunu söyledi. Kendisi ve çevresindeki birkaç kişi hariç herkesin güldüğü bu gerekçenin ne kadar boş olduğu ise, aradan geçen çok kısa bir süre sonra net bir biçimde ortaya çıktı.
Çünkü, her sporcunun olduğu gibi, bir masa tenisçi için de en önemli hedef milli takıma seçilip, Ay Yıldızlı formayı giymektir. Bu anlamda da milli formayı kapmak için verilen mücadelede, hedef ne kadar yüksekte olursa, ona ulaşmak için ortaya konan performans ve gayret de o oranda yüksek olur…
Kerim Koç’un başkanlığı döneminde ekonomik anlamda da büyük sorunlar yaşandı. Kısaca bunlara da değinmek istiyorum.
Örneğin, o dönemde müsabaka hakemleri ödenek almakta inanılmaz zorluklar yaşadı.
Buna bir başka örnek te, Üniversite federasyonlarınca gerçekleştirilen etkinliklerin ücretlerinin ödenmemiş olması.
Birçok branşta olduğu gibi, masa tenisinde de işin yükünü taşıyan unsurların başında kulüpler gelir. Ve o kulüpler, bir şekilde federasyon tarafından yapılan harcırah ödemeleriyle maçlara giderler. Maalesef Kerim Koç dönemi, kulüplerin harcırah alamadan maçlara gitmeye çalışıp, büyük zorluklar yaşadığı ve bu şekilde ayakta kalmaya çalıştığı bir dönem olarak hafızalara kazındı.
Söz konusu süreç, yönetmeliklerin pek çoğunun rafa kaldırılıp adeta, ‘Kerim Koç Hanedanlığı’ yasalarının uygulandığı bir dönem olarak tarihe geçmiştir.
Bunlar yetmezmiş gibi, 2019 yerel yönetim seçimlerinde Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı adayı olan Kerim Koç, federasyonun çözüm bekleyen işleriyle uğraşmak yerine, seçim çalışmalarına ağırlık verince çöküşün daha da ivmelenmesine neden oldu…
***
Evet, Kerim Koç ‘a dair sizlere aktarmak istediklerim şimdilik bu kadar…
Bu arada, farkındasınız değil mi; Şu ana dek, okuduğunuz satırlarda sadece masa tenisi adına yapılmış yanlışlıkları dile getirmeye çalıştım. Ömrünü bu spora vakfetmiş, masa tenisiyle yatıp, masa tenisiyle kalkmış olan bana, yani Dr. Sabahattin Sabrioğlu’na, bir başka deyişle şahsıma yapılanlardan tek cümleyle de olsa bahsetmedim. Açık söylemek gerekirse, mecbur bırakılırsam teker teker açıklama hakkımı saklı tutarak, bu yazıda da bunlara değinmek istemiyorum…
Bir kere şunu çok net olarak söyleyeyim; Hayatımın hiçbir döneminde kimseyle en küçük bir çıkar ilişkisi içinde olan biri olmadım. Bunu tüm camia iyi bilir. Bu seçimde de herhangi bir beklenti içinde değilim.
Çünkü her şey, masa tenisi sporunun yarınlarının güvenilir ellerde olması için. Bu nedenle, yukarıda sıraladığım şeylerin tümünü, dileyene de kanıtlayabileceğimin altını çiziyor, tüm camianın bu çok önemli seçimde vereceği oyla, kurgulanmak istenen oyunu bozacağına olan inancımı ifade etmek istiyorum efendim.
Hoşçakalın…