Uzun bir süredir, üstelik de çok çok istememe karşın yaptığım araştırmaları ve kafamdakileri yazamamıştım. Geçen hafta yazıyı toparladım ve sevgili arkadaşım Erden Aktoğu’ya yazıyı gönderme nokta...
Uzun bir süredir, üstelik de çok çok istememe karşın yaptığım araştırmaları ve kafamdakileri yazamamıştım. Geçen hafta yazıyı toparladım ve sevgili arkadaşım Erden Aktoğu’ya yazıyı gönderme noktasına geldim. Tesadüf bu ya, o gün de Galatasaray Fenerbahçe’yi Kadıköy’de 1-0 mağlup etti.
İnanın kendi kendime, “Yahu tam da bu maçla aynı sürece denk gelen bu yazıyı okuyucu acaba yanlış mı anlar? Bir öç, intikam manzumesi olarak mı algılar?” diye de düşünmedim değil.
Sevgili Erden’le de bu konuda hasbıhal edip fikir alışverişi yaptıktan ve okuyucunun bu olayı farklı algılamayacağı kanısına vardıktan sonra yazıyı gönderdim.
Yani sözün özü, ilginç rastlantıdan başka bir şey değil…
Hayli zamandır Türkiye’de şampiyonluk ve buna bağlı olarak profesyonel ligin başlangıcı baz alınarak yapılan istatistiklerin, en azından Türkiye Cumhuriyeti kurumlarından olan Türkiye Futbol Federasyonu ile birlikte 1923 yılından itibaren başlamalıydı.
1923-1958 şampiyonlukları hesaba katılsa yıldız sayılarında Fenerbahçe kesinlikle önde olur. Resmen profesyonelliğin başlangıcıyla başlayan yeni bir yarışta, büyüklük tartışması, bazen 35 yıllık süre, bazen de cumhuriyet öncesi tarihlere bile sarkardı. Profesyonel lig artı Türkiye şampiyonlukları sayısı söylenirdi.
En büyük kim ?
Yetmişli yıllarda herkesin olduğu ortamda Galatasaray yedi, Beşiktaş dört yani toplamda 11’ken Fenerbahçe 12 şampiyonlukla en büyük dendiğine şahit oldum.
On yıl önce İstanbul Teknik Üniversitesi’nin yaptığı istatistikte otuz yıl kupada şampiyon olamadığı halde, en fazla maç yapan, en fazla kazanan, en fazla gol atan, finalde en fazla kaybeden Fenerbahçe’ydi. Durum ligde daha da açık farkla aynıydı.
İçinde pulunduğumuz pandemi ve karantina nedeniyle yeniden bakıp araştırdım.
Sıkı durun, altı yıldır şampiyon olamayan Fenerbahçe, bu dönemin en fazla puan toplayan, en çok gol atan, en az mağlup olan takımlar tablosunda lider. Ama ikinci sıradaki Galatasaray’dan üç eksik şampiyonluğa sahip…
Önce şu tabloya bir bakın…
Bakın, 62 yıllık ligin şu ana kadar oynanan maç sayısı, puan, galibiyet, mağlubiyet, birincilik ve ikincilik tablosu.
Fenerbahçe 2036 maçta 4007 puan topluyor. 1156 galibiyet 341 mağlubiyet 3601 gol atıp, 1773 gol yemiş 19 şampiyonluk, 22 kez de ikinci olmuş.
Galatasaray 2036 maçta 3974 puan topluyor. 1152 galibiyet 366 mağlubiyet 3581 gol atıp 1773 yiyor. 22 şampiyonluk, 10 kezde ikincilik almış.
BJK 2036 maçta 3858 puan toplamış. 1100 galibiyet 376 mağlubiyet alırken, 3316 gol atıp, 1726 gol yemiş. 15 şampiyonluk, 14 de ikinciliği var.
Puan cetvelinde lider olan değil ikinci durumda olan Galatasaray’ın en fazla şampiyon olduğu görülüyor. Daha az kazanan daha çok kaybeden, daha az puan toplayan bir takımın üç şampiyonluk daha az almasını istatistikle açıklamak pek mümkün değildir.
Fenerbahçe 41 kez ilk ikiye girdi. 19 kez birinci, 22 kez ikinci % 46.35 kazandıı, yüzde 53.65 kaybetti
Galatasaray 32 kez ilk ikiye girdi. 22 kez birinci 10 kez ikinci % 68.75 kazandı, yüzde 31.25 kaybetti
BJK 29 kez ilk ikiye girdi. 15 kez birinci 14 kez de ikinci % 51.72 kazanıp, % 48.18 kaybetti
İlk ikiye girenler içinde yüzde olarak en az kazanan en çok kaybeden de lider hep Fenerbahçe.
Galatasaray ve Beşiktaş’ın birbirlerine rakip olduğu durumlar hariç, Fenerbahçe’nin rakibi olana diğeri hep yardımcı olur!
Trabzon ve diğerlerinin katılmasıyla oluşan ‘Kutsal İttifak’a belediye takımlarının eklenmesiyle sistem oluşmuştur.
Fenebahçe’nin bunları hem tek tek, hem de topluca yenmesi gerekiyor ki şampiyonluk gelsin.
Kupayı da bir görelim dilerseniz…
Galatasaray’ın Türkiye Kupası Şampiyonluk sayısı 18. Beş kez de finalde kaybetmiş.
Beşiktaş kupayı dokuz kez alıp altı defa finalde yıkılan taraf olmuş
Trabzonspor’un kupa sayısı sekiz ve altı kez finalde boyun eğiyor
Fenerbahçe kupayı altı kez müzesine götürürken tam on kez finalde kaybetmiş.
Yukarıda belirtildiği gibi otuz yıl ardı ardına kupayı alamadığın halde en çok galibiyet ve gol rekorunu elinde tutacaksın ancak, finalde kupaya uzanamayacaksın. Yorumcular, “Yeterili hazırlığı yapamadı” diyecek. Haklısınız sisteme karşı kulis yapsa ne yazar. Çünkü sahada hem rakibi hem hakemi yenmek zorunda.
Cumhurbaşkanlığı ve Süper Kupa'da ise tablo şöyle; Galatasaray 16 kez bu kupayı alıyor. 9 defa finalde kaybediyor.
Fenerbahçe 9 defa kazanıp, 9 kez de finalde yıkılıyor,
Beşiktaş 8 defa kupayı alıp, 11 kez de finalden dönüyor.
Trabzonspor ise 8 kez Cumhurbaşkanlığı kupasını alıp 3 kez finalde kaybediyor.
Amorti Başbakanlık kupası…
Başbakanlık Kupası’nda da ilginç bir tablo var. Lig ve kupa ikincilerinin karşılaştığı bu kupada Fenerbahçe 15 kez mücadele ediyor 8 kez kazanıp, 7 defa kaybediyor.
Beşiktaş 8 kez mücadele ettiği bu kupayı 6 kez alıp, 2 defa finalde kaybediyor.
Trazonspor’un 11 defa final oynadığı 5 kez kazanıp, 6 kez ikinci olduğu kupada Galatasaray 7 kez boy gösterip 5 defa başarılı oluyor, 2 defa da kaybediyor.
Anlaşılacağı gibi kaybedenlerin tesellisi için düzenlenen bu kupayı en çok Fenerbahçe, en az da Galatasaray kazanmış.
Hah, hah, hah…
Spor ve siyaset kolkola…
Siyasetin sempati kazanması için konmuş olan bu kupanın artık hükmü kalmamıştır.
Bu arada siyaset ligdeki belediye takımlarıyla futbol organizasyonuna girdi ve yönetimi eline geçirdi. Özerk olmayan futbolda adaletli bir yarıştan bahsedilemez.
Kendimi bildim bileli futbol gösterisinin içinde yer alıyorum. Seyirci, taraftar, oyuncu, yönetici, kulüp başkanı, federasyon temsilcisi olarak geçen koskoca bir 25 yıl.
İstanbul’da üç büyüklerin maçlarını sayısını hatırlayamayacağım kadar canlı izledim. Geçmiş yıllardan bir anekdot aktarmak istiyorum size…
Fenerbahçe, Galatasaray ve Bursasapor şampiyonluk için son düzlükte yalnız kalıyor. Ali Sami Yen Stadı Spor Yazarları tribününde maçı izliyoruz. Kazanan Fenerbahçe’yle yarışa devam edecek. Bursaspor’dan Sercan Yıldırım bir gol kaçırıyor bir topu da direkten dönüyor. Galatasaraylı yazarlar, “Aziz Yıldırım onu satın aldı. Şikeci Sercan” diye tribünlere yuhalatıyorlar.
Maç 0-0 bitiyor tarafların ikişer puan kaybı Fenerbahçe’ye yarıyor.
Ertesi sezon bakıyoruz ki, o Sercan Galatasaray’a transfer olmuş. (!)
İki veya daha fazla takımın yarışta sona kadar gidiyorsa Fenerbahçe’nin avantajıdır ve en kötü ikinci olur,
Şampiyonluk için tüm takımlar ve siyaset açıkça Bursa’ya yardım ediyor. Seçim var. Dönemin başbakanı, “Fenerbahçeliyim ancak Anadolu takımı Bursaspor şampiyon olsun” şeklinde seçim propagandaları yapıyor.
Son maç, Bursa’da 1-1’ken Beşiktaş kendi kalesine aptalca bir gol atıp şampiyonluğu onlara adeta sunuyor. Fenerbahçe ise son maçında Trabzonspor’la berabere kalıyor.
Takımlar, hakemler, siyasiler herkes görevini yapmış, kolkola süper kupa oynayacağız diyen Trabzonspor da kupayı alıyor.
Daha da ilginci, herkes birbirine açıkça teşekkür edip onore ediyor. Aynı Bursaspor bu kez düşme potasında Rizespor’la mücadelede. Son maç Trabzon’da. Yine seçim var. Siyaset şöyle bir karar alıyor. Rize zaten bizim. Oy oranı Bursa’dan çok daha az. Bursaspor maçı kazansın, biz de Bursa’da seçimi.
Maçı Bursaspor kazanınca başkan kameralar önünde emeği geçen bakanlara ve vekillere teşekkür ediyor. Bir yıl sonra Trabzonspor eski başkanı ben maçın verilmesi ve Rizespor’la aramızın açılmasını istememiştim. Alın size şike ihbarı.
Kumpasa, sahte polis raporuna, mahkeme tiyatrosuna gerek yok. Siyasilerin şahsen karıştığı olaylar şike sayılmaz.
Şike kumpası düzenleyip sonra şampiyon olacaksın.
Fenerbahçe’ye suikast düzenlenecek, o kaybedecek sen kazanacaksın.
Spordan politikaya varana dek her ortamda benzeri olaylara tanıklık ediyoruz. Maalesef öyle görünüyor ki, bu durum şartlar böyle sürdüğü müddetçe de sürüp gidecek.
Vaaah vah benim sporum, vah benim futbolum ve vah benim ülkem…
Hoşçakalın…